• Modernizmin genel paradigması ölçüp biçilebilen, idrake müsait ve dolayısıyla biçim verilebilen bir doğa tasavvurudur.

    • İnsan zekâsının karşısında hiçbir şey duramaz denilebilir, doğayı her şekilde ölçüp biçer mitostan ayırırız, amiyane tabiriyle “rasyo’ya secde ediyoruz” ve “buranın Tanrı’sı artık biziz” ilânı.
    • Hem olana hem de olması gerekene ilişkin düşünce aşılamakta.
    • Batı aklı genelgeçer sayar, bu şekilde kendi kavramlarını ve dünyayı yorumlayış biçimlerini de genelgeçer ilân eder.
    • “Rasyo”, “logos” ve mantıkî olan makûldür, duygusallık ise gerilenir ve irrasyoneldir, nihayetinde bu mitosa özgedir.
  • Descartesin derdi inşadır. Hem düşüncen hem mimarî olarak alınabilir bu inşa, adına temelcilik denir.

    • Descartes sırtını rasyonaliteye dayamıştır. Kartezyen geometrinin önü de böyle açılmıştır, geometrinin pratik dünyaya uygulamıdır bu, her şeyde bir orantısallık (rasyo) arıyor zira.
  • Ardından Kant geliyor. Descartes’i epistemolojik anakronizm ile suçluyor; öznesini alıyor, Tanrı’sını ise çöpe atıyor. Nesne, yani numen (asıl/kendinde-şey - ding an sich) bilinemez, nesnenin özneye aksedimi bilinebilir diyor ki, bu fenomendir (hâdis). Şöyle bir önkabul var: Her ne kadar nesneye ilişemesek ve onun izlenimiyle münhasır kalsak dâhi bu izlenimler her birimizde eşit: Aynı filtreden, kategorilerden ve aynı kanallardan geçip ulaşmakta. Mutâbakat (uzlaşma-irtibat) güme gitmedi demek bu. Fenomen üzerinden hâlen ortak modeller tesis edebilir ve irtibat kurabiliriz.

    • Noumen, bir yansıma olmaksızın, nesnenin bizzat kendinde ne olduğudur.
    • Modernitenin epistemolojik önkabülü müşterek bir zeminde konumlandığımız..
    • Kant naiv realizmi topyekün terk ediyor, araya bariyer çekiyor. Özneye yansıyan fâsıl hâlâ mutabakata ve uzlaşıya müsait. Akıl, ran, ölçü, matematik vesair.