-
GENEL VAZİYET (1930’LARIN KAHPE DÜNYASI):
- Evvelâ şunu bil il ki, o yıllarda Türkiye denen o taze filiz, “Misak-ı Milli” diye inleyecek, tam bağımsızlık diye kükreyecekti! Lakin aklını kullanıp “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” diyerek mevcut düzene (statüko) sığınacaktı. Zira dünya ekonomik krizle inim inim inlerken, revizyonist (Almanya, İtalya gibi “bu düzenin amk” diyenler) ve antirevizyonist (İngiltere, Fransa gibi “aman düzen bozulmasın” diyenler) diye ikiye ayrılmış, it dalaşı başlamıştı. Türkiye’nin kaderi, akıllıca bir denge kurmaktı.
-
MİLLETLER CEMİYETİ’NE (MC) İNTİSAP (1932):
- Yazılmıştır ki, Türkiye, o sözde barış güvercinlerinin (ama aslında galiplerin) kulübü olan Milletler Cemiyeti’ne 18 Temmuz 1932’de, kendi başvurusuyla değil, İspanya ve Yunanistan’ın teklifiyle, yani DAVET üzerine girecekti. Maksat, “bu kurtlar sofrasında yalnız kalmayalım, uluslararası güvence bulalım” idi. O cemiyetin ne bok olduğu ayrı mesele tabii.
-
BALKAN ANTANTI (9 ŞUBAT 1934):
- Kader ağlarını örmüştü! Batı sınırlarını güvenceye almak, özellikle o faşist Mussolini İtalyası’nın Balkanlar’daki yayılmacı heveslerini (ve Bulgaristan’ın revizyonist hayallerini) kırmak için Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya bir araya gelip bu paktı imzalayacaktı. “Komşularla iyi geçin ki, düşmanın anasını belleyebilesin” düsturuydu bu. Bulgaristan ise “bana ne lan” deyip katılmayacaktı, o ayrı bir ibneydi.
-
SADABAT PAKTI (8 TEMMUZ 1937):
- Ve doğu sınırları da unutulmayacaktı! Yine o yayılmacı İtalya’nın (ve potansiyel diğer tehditlerin) Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’daki pis emellerine karşı Türkiye, İran, Irak ve Afganistan Tahran’da bu paktı imzalayarak “biz buradayız, ayağınızı denk alın” diyecekti. Dörtlü bir saldırmazlık ve dostluk yeminiydi bu.
-
MONTREUX (MONTRÖ) BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ (20 TEMMUZ 1936):
- Ve işte en büyük zaferlerden biri tecelli edecekti! Lozan’da Boğazlar üzerinde kurulan o komisyon denen ucube kaldırılacak, Boğazların tam egemenliği, asker bulundurma hakkı dahil, anasının ak sütü gibi helal bir şekilde Türkiye’ye geçecekti! Bu, Gazi’nin diplomatik dehasının ve değişen dünya koşullarını (Almanya’nın Ren’i işgali, İtalya’nın Habeşistan’a saldırması) iyi okumasının eseriydi. İngiltere desteklemiş, Sovyet Rusya ise “vay amk, Boğazlar tek başına Türklerin oldu” diye içten içe kudurmuştu.
-
HATAY’IN ANAVATANA KATILMASI (1939):
- Yazgıdır ki, o güzelim Sancak (İskenderun-Antakya), Fransızların manda yönetiminden kurtulacaktı. Türkiye’nin kararlı ve akılcı politikası, Milletler Cemiyeti’ndeki mücadelesi ve Avrupa’da patlamak üzere olan o İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı konjonktür sayesinde, önce 2 Eylül 1938’de bağımsız Hatay Devleti kurulacak, ardından da 29 Haziran 1939’da Hatay Meclisi’nin kararıyla Türkiye’ye katılacaktı. Fransa o hengamede “peki amk” demek zorunda kalmıştı.
-
İKİLİ İLİŞKİLERİN SEYRİ (KİM DOST, KİM DÜŞMAN GÖRÜNÜMLÜ ŞEREFSZ?):
-
İtalya (Mussolini): Baş belası! Akdeniz’i “Bizim Deniz” yapma hayaliyle Türkiye’yi sürekli tehdit etti. Habeşistan’ı işgali, On İki Ada’yı silahlandırması gerginliği tırmandırdı.
-
Almanya (Hitler): Bir diğer baş belası! Yayılmacı politikaları, Balkanlar’a ve Doğu’ya sarkma emelleri Türkiye’yi endişelendirdi. Ticari ilişkiler devam etse de, siyasi olarak güvenilmezdi.
-
İngiltere: Başta Musul meselesi yüzünden limoniydik. Ancak İtalyan ve Alman tehlikesi artınca ortak çıkarlar bizi yakınlaştırdı. Montrö’de Türkiye’yi desteklemesi ve 1939’da yardım antlaşması imzalaması bu yakınlaşmanın zirvesiydi.
-
Sovyet Rusya: Kurtuluş Savaşı’nda destek olmuştu ama sonradan ayran gönüllü çıktı. Türkiye’nin Batı’ya (Milletler Cemiyeti, Montrö’de İngiltere ile yakınlaşma) kaymasından rahatsız oldu. Montrö’den sonra Boğazlar üzerinde hak iddia etmeye kalkışması ise tam bir orospu çocukluğuydu.
-
Fransa: Suriye mandası ve Hatay meselesi yüzünden gerginlikler yaşandı. Ancak Alman tehlikesi artınca ve Türkiye Hatay konusunda kararlı durunca, Montrö’de destek verdi ve Hatay’ı Türkiye’ye bırakmak zorunda kaldı.
-