Eğitim, insan yetiştirme sanatı olarak tanımlanabilir ve bir toplumun ilerlemesi için eğitim sisteminin çağın gereklerine ayak uydurması ve sürekli yenilenmesi zaruridir.
Osmanlı eğitim sisteminde XVIII. yüzyıla kadar temel kurum medreselerdi.
Kuruluş ve yükselme dönemlerinde medreseler hızla gelişmiş ve Osmanlı’nın büyümesinde önemli rol oynamışlardır. Tıpkı bir tohumun yeşerip koca bir çınar ağacına dönüşmesi gibi, medreseler de ilimle beslenerek devleti güçlendirmişlerdir.
Ancak XVI. yüzyılın sonlarından itibaren medreselerde bozulmalar başlamış ve Tanzimat’a kadar yapılan ıslahatlar bu gerilemeyi durdurmada yetersiz kalmıştır. Sanki bir nehrin yatağı kurumaya başlamış ve yapılan küçük bentler bu kuraklığı gidermeye kâfi gelmemiştir.
Siyasi alandaki reformlara paralel olarak, Batılı tarzda yeni okullar açılması için hazırlıklar yapılmış, II. Mahmut ve Tanzimat dönemlerinde bu yönde adımlar atılmıştır. Böylece medreselerin yanı sıra rüştiye (ortaokul), idadi (lise) ve Darülfünun (üniversite) gibi batılı tarzda okullar açılmıştır. Bu durum, iki farklı su kaynağının yavaş yavaş birleşmeye başlamasına benzetilebilir.
I. ve II. Meşrutiyet dönemlerinde eğitime verilen önem artmış, bu da yeni bir neslin yetişmesini sağlamış ve Cumhuriyet dönemi reformlarının ön hazırlığını oluşturmuştur. Tıpkı bir baharın ardından yazın gelmesi gibi, bu dönemdeki gelişmeler Cumhuriyetin büyük eğitim hamlesinin müjdecisi olmuştur.
Milli Mücadele’nin zorlu günlerinde bile, 1921’de Ankara’da toplanan Maarif Kongresi’nin önemi büyüktür. Mustafa Kemal bu kongrede “Türkiye’nin milli eğitimini kurmasını” istemiştir. Bu kongre, savaşın gölgesinde dahi geleceğe dair umutların ve kararlılığın bir nişanesiydi.
Cumhuriyetin ilanından sonra eğitim ilk ele alınan konulardan biri olmuştur.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu (3 Mart 1924)
Bu kanunla medrese-mektep ikiliği ortadan kaldırılmış ve bütün okullar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır. Azınlık okulları da Milli Eğitime bağlanarak eğitim kurumları tek bir çatı altında toplanmıştır.
Bu kanun, eğitimdeki dağınıklığı sona erdirerek, farklı yollardan akan suları aynı yatağa yönlendirmiştir.
Latin Harflerinin Kabulü (1928) ve Millet Mektepleri
Latin harflerinin kabulünden sonra, yeni harfleri öğretmek ve okur-yazar oranını artırmak amacıyla Millet Mektepleri açılmıştır. Atatürk’ün başöğretmenliğinde yürütülen bu çalışmalara 16-45 yaş arasındaki birçok vatandaş katılmıştır. Bu kurslarda okuma-yazma, hesap, sağlık ve yurt bilgisi derslerine ağırlık verilmiştir.
Halk Okuma Odaları ve Halk Evleri
Okuma alışkanlığı kazandırmak amacıyla Halk Okuma Odaları açılmış, 1932’de kurulan Halk Evleri ile eğitim, kültür ve sanat faaliyetlerine ağırlık verilmiştir.
Bu kurumlar, bilginin ve sanatın toplumun her kesimine yayılması için birer köprü görevi görmüştür.
Türk Tarih Kurumu’nun Kuruluşu (1931)
Türk tarih çalışmalarının profesyonelce yapılması amacıyla kurulmuştur.
Atatürk, tarihin Türk halkının benliğini bulmasında en büyük araç olduğunu görmüştür.
Tarih, bir milletin hafızasıdır ve bu kurum, o hafızayı canlı tutmak için kurulmuştur.
Türk Dil Kurumu’nun Kuruluşu (1932)
Dil konusundaki çalışmaları organize etmek, Türk dilini dünya dilleri arasında hak ettiği yere oturtmak ve Türkçenin zenginlik ve güzelliğini ortaya çıkarmak amacıyla kurulmuştur.
Dil, bir milletin ruhudur ve bu kurum, o ruhu korumak ve geliştirmek için hayati bir öneme sahiptir.
Üniversite Reformu (1933)
Darülfünun kaldırılarak yerine Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı İstanbul Üniversitesi kurulmuştur.
Bu reform, yükseköğretimde çağdaş bir anlayışın hakim olmasını sağlamayı amaçlamıştır.
Batı medeniyetinin bir bütün olarak alınması gerektiği düşüncesiyle, devlet memurlarına ortak kıyafet ve şapka giyme zorunluluğu getirilmiştir.
Din adamlarının kıyafetleri konusunda da düzenlemeler yapılmış ve din adamı olmayanların dini kıyafetle gezmeleri yasaklanmıştır.
Bu değişiklikler, modernleşme yolunda atılan sembolik adımlardı.
Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması (1925)
Tasavvuf düşüncesinin işlendiği bu kurumlar, sosyal hayatın düzenlenmesi amacıyla kapatılmıştır.
Bu karar, toplumsal yapıda laikleşme yönünde önemli bir adımdır.
Milletlerarası Takvim ve Saatin, Yeni Rakamların Kabulü ve Ölçülerde Değişiklik
1926’da Hicri ve Rumi takvim kaldırılarak Miladi takvim ve uluslararası saat uygulaması kabul edilmiştir.
1928’de uluslararası rakamların kullanılmasına dair kanun kabul edilmiştir.
1931’de arşın, endaze, okka, çeki gibi eski ölçü birimleri kaldırılarak metre ve kilo gibi Avrupa’da kullanılan ölçü birimleri kabul edilmiştir. Bu değişiklikler, Türkiye’nin uluslararası alanda entegrasyonunu kolaylaştırmıştır.
1935’te ulusal bayram ve genel tatiller hakkında kanun kabul edilmiştir.
Soyadı Kanunu’nun Kabulü ve Eski Unvanların Kaldırılması (1934)
Türklerin soyadı taşımasını zorunlu kılan kanun kabul edilmiş, “ağa, hacı, hoca, molla, efendi, bey, paşa, hanımefendi, hazretleri” gibi lakap ve unvanlar kaldırılmıştır.
Bu inkılap, toplumsal eşitliği pekiştiren önemli bir adımdır.
Kadınlara Getirilen Haklar
1926’da Medeni Kanun ile sosyal haklar elde etmişlerdir.
1930’da Belediye Kanunu ile belediye seçimlerinde oy verme hakkını kazanmışlardır.
1934’te yapılan anayasa değişikliği ile milletvekili seçme ve seçilme hakkını elde etmişlerdir. Bu haklar, Türk kadınının toplumsal ve siyasi hayatta etkin rol almasının önünü açmıştır.